Sosyal Medya'nın gücü.(!)
Bir çocukluk hatırası.
Eskiden Denizli ye giderdik yazları tatilde. Denizli deyince hep anamın muziplikleri gelir aklıma nedense. Mesela her seferinde anam rahmetlik, her sene gelişip değiştiğim ergenlik yıllarımda, Denizli'ye her gittiğimizde, hepsi gelinlik kızları olan teyzelerimin bağlarının kapısına beni gönderir, "Tanımazlarsa teyzene bizim köpek buraya balta getirdi mi ? diye sor." derdi. O zamanlar bilmezdim işin aslını. Ama tiyatrosever anamın isteklerini de tartışacak güçte değildim. Yazık teyzelerim, hersene boy atmış saçı sakalı karışmış yeğenlerini tanıyamaz, bir telaş, geç oğlum geç bak bakalım der, 1-2 dakika sonra arkamdan annem kahkahalarla içeri girerdi. Çok sonra öğrendim ne demek olduğunu. Meğer Denizli'de bağ ve bahçelerde onca yazlık işler arasında, yuva kurmaya matuf "kız görmek" için uydurulmuş bir usulmüş, "bizim köpek buraya balta getirdi mi?" şifresi.
Bu hadisenin vukubulduğu zamanlar ilkokul bire ya gidiyordum ya da henüz okula başlamamıştım. Özellikle bağ bozumu zamanı cok şenlikli olurdu Denizli. Bir sürü bağımız vardı. Dayılarımın, teyzelerimin, dedemin, babamın, amcalarımın vesair. Bu bağların her birinde de muhakkak, bağ bozumunda kullanılmak, şıra koymak veya sirke kurmak uzere, üzerleri işlemeli bir sürü de pişmiş topraktan küpler olurdu. O yaşlarda boyumdan çok daha büyük, dev anası, pişmiş kızıl topraktan küplerdi bunlar.
Kullanma zamanları gelene kadar hepsi boş durur aman kırılmasın diye
de itinayla çula çaputa sarılır da saklanırdı.
Bir de ahşap bağ evlerinin zeminine gömülü,
muhtelif ahşap kalaslarla etrafı sıkıca tutturulmuş ve ahşap veya yine pişmiş topraktan kapaklı olanları vardı ki
bunlar daha çok içme suyu saklanması için kullanılırdı. Evlere borularla
şehir suyu gelene kadar çok işe yarıyorlardı muhakkak. Hatta canım dedem "Ohoooo
hiç küpün suyu gibi değil şu buzdolabından gelen su. Doldurun yahu şu küpü !
" dese de evin idaresini yaptıkları üretim ve işle çoktan ele
geçirmiş hatun milleti ekstradan iş çıkaracak olan bu küpe su doldurma
işine pek sıcak bakmazlardı. Biz de teyze çocukları, amcazadeler
bu su küpünde oyun oynar, saklanır hatta bazen içinde uyurduk bile. Bu
küpün içine girdiniz mi akustik sebebiyle evdeki en küçük çıtırtı bile
duyulur kimin nereye gittiğini neler yaptığını biraz da hayal
gücünüzle tahmin edebilirdiniz. Iyice azıp kudurduğumuz
zamanlarda küpün bu akustik gücünü de iyice bellediğimizden, pek sevdiğimiz
bir muzurluk icat etmiştik. O da bu ahşap evin tabanına gömülü, kalaslar
arasına raptedilmiş bu küpün kapağını açarak, özellikle herkes öğle uykusunda
iken, içine doğru sesli bir şekilde yellenmekti. O ses küpün
içinde yankılanır, kalaslar arasında sanki toprağın altından bir
canavar bağırıyormuşçasına ahşap olan bütün evi titreşimli uğultulara garkederdi. Bunu ilk keşfettiğimiz zamanlarda
kıs kıs gülerek etrafa kaçışır. Büyüklerimizin bu konudaki yorumlarını
dinlerdik. Onların söyledikleri bizi çok daha güldürürdü. Yok
efendim Denizli deprem bölgesindeymiş , deprem yakın olduğundan, yerin
altından böyle uğultular gelirmiş, her an şiddetli bir deprem
olabilirmiş, yok yok, yerin altındaki akar sular yer değiştiriyormuş, şeklindeki ilmi ve fenni
yorumlardan tutun da yecüc mecücün yeryüzüne cıkmak icin hazırlık
yaptığına, yaradanın insanlari doğru yola sevketmek icin bazen böyle
yerin altından sesler gönderdiğine kadar dini yönlendirmeler dahil her
türlü komik tuhaf yorum yapılırdı.
Taa ki yaşı bizden küçük olan teyze oğlu boş
küpe yelleneceğim derken yediği incirlerin üzerine içtiği kuyu suyunun da
etkisiyle kısa pantalonunu tıka basa leş gibi doldurasıya
kadar. Tabii sonrasında teyzemden yediği paparayla bütün foyamızı da
ortaya döküverdi. İcad ettiğimiz bu muzurluk neticede gayet pis kokulu
bir şekilde ortalığa saçıldı. Evin yaşlıları, teyzemler, hemen aile
mahkemesini kurup hepimizi bağın en ağır işlerinde çalışma
cezasına, her birimiz, birisine zimmetlenmek suretiyle
çarptırıverdiler. Fakat hadisenin başından beri yapılan saçma sapan yorumlara
sürekli muhalefet eden, bu yuzden de teyzelerimin ve dayılarımın
"Amanın gari, bunu lisele'de neyin okuttunuz da başımıza vükela kesildi."
tenkitlerine maruz kalan rahmetli anacığım kahkahadan kırılarak, tüm
akrabalarla yaptıkları yorumlar sebebiyle bütün yaz dalga geçti durdu.
Yaşım ellibir. Şimdi ne zaman bir yerlerde bir
boş küp görsem şöyle bir karnımı yoklarım, ama bir türlü ne
yapacağıma karar veremem, utanırım sıkılırım, bulduğu her vasatta ses çıkarma isteğinin dayanılmaz hafifligi ile
altına kaçırma ihtimalinin tehlikeli ızdırabı arasında kalakalırım. Ama boş küpe yellenir gibi sırf ses çıkarmak için konuşan birilerini gorünce de dayanamam, henüz bilmesem de
gelecek yorumları düşünür kıs kıs gülerim rahmetli
anacığıma da bir fatiha göndermeyi ihmal etmeden.
Lütfen Yorum Yapmayı Unutmayınız!
Nisan 2008 Bulgurlu İstanbul.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder