8 Ocak 2020 Çarşamba

Şemsiyeli Meydan.






Şemsiyeli Meydan.               
     Uçağın tekerlekleri yere yumuşacık değiverdi. Hemen anladım ki pilot ordudan yetişme bir Türk tür. Dünyada böyle yumuşacık inenler sadece askerlikten ayrılmış  Türk pilotlarıdır. Almanlar uçağı yere çarparak bir inerler ki çakıldık sanırsınız.
     Hayır diyeceksiniz ki;
- Zaten THY ile seyahat etmiyor muydun pilotun Türk olduğunu yeni mi anladın?
- Evet ama bazen yabancı kökenli pilot da çalıştırıyorlar.
- Tamam olabilir ama uçak havalanırken kaptan pilotların kim oldukları anons edilmiyor mu ki sen   
   anca inerken anladın pilotun Türk olduğunu?
- Evet ben kalkıştaki anonsları da uyarıları da pek dinlemem. Uyumuşum besbelli. Niye kurguda illa 
   bir hata bulmaya çalışıyorsunuz anlamış değilim?

     Neyse  uzatmayalım bu yumuşak inişin arkasından kabin amirinin cilveli sesi şakıdı hoparlörlerden. Koridordaki koltuğumdan yanımdakine rahatsızlık vermemeye çalışarak göz ucuyla eğilip pencereden dışarıya baktım. Hava puslu ve yağmurluydu. Eşimin zorla elime tutuşturduğu yağmurluk geldi aklıma sevinçle. Nedense asla şemsiye taşıyamıyordum. Dağınık bir adamdım ve belki şimdiye kadar 20 ye yakın şemsiye unutmuştum sağda solda. Uçak pistte taksi yaparken telefonumu açtım. "Vassap" dan eşime uçağın indiğini bildirdim kısa ve öz bir şekilde:

“İndim.”

      Gideceğim adrese bir daha baktım. “La Plaza del Sombrilla. Calle de Salazar, nu: 5.”      Şemsiye Meydanı veya Şemsiyeli Meydan, Salazar Sokağı numara 5. Yazları çok sıcak olduğundan mı yoksa kışları çok yağmurlu olduğundan mı şemsiyeli meydan bilemedim. Bilirsiniz şemsiye  arapça bir kelime, güneşten koruyan  manasında. Biz yağmurda da kullanıyoruz diye umarım araplar kızmıyorlardır. Adresteki "Sombrilla" herhalde gölgelik anlamında arapça aslına uygun şemsiye olsa gerek diye düşündüm.

     Uçak bir müddet pistte bekledikten sonra nihayetinde körüğe yanaştı. Herkes yavaş yavaş ayaklanıp üst dolaplardan valizlerini ve diğer eşyalarını alıp koltuklara çarpa çarpa kapıya doğru ilerlemeye başladı. Uçaktan indikten sonra pasaport işlemlerini bitirip kendimi havaalanından dışarı zar zor atabildim. Hava kararmış Yağmur daha da bir şiddetlenmişti. Çıkışta üstü kapalı bir yerde olmama rağmen rüzgarın savurduğu yağmur damlaları sert bir şekilde yüzüme çarpıyordu. Taksi kuyruğuna girdim ve biraz eski model ama genişçe temiz bir taksiye kapağı attım. Valizlerimi bagaja koyan şoför direksiyona geçince elimdeki kağıttan, hani İspanyolca yı çok iyi bilirmişim de azıcık uzak kalmışım gibi hafifte aksan yaparak  “Alla La Plaza del Sombrilla kapitano per favor!” demiş bulundum. Şoför aynadan beni birine benzetmiş gibi şöyle bir müddet süzdü. Hiç üzerime alınmadan pencereden dışarı bakmaya koyulmuştum ki ilk trafik lambasında durduğumuzda çarpıcı soru Türkçe olarak geliverdi.

-Abi memleket nere?
-Denizli liyim sen nerelisin? 
 Deyiverdim cevaben.
      O da Denizli liymiş, 22 senedir buradaymış. Önce bir beyaz eşya fabrikasında işçi olarak çalışmış, emekli olunca çocuklar okuduğu için burada kalmış. Çocuklar okulu bitirince hepsini alıp tekrar memlekete dönecekmiş. Kadınlar burada çok fenaymış. Oğlanları gavur kızlarına kaptırmak istemiyormuş. Hepsini helal süt emmiş bir kızla Türkiye de evlendirecekmiş. Hatta 2 sini Denizli den evermiş şimdi 3 üncü oğlan okulu bitirsin diye bekliyormuş. O da okulu bitirince ver elini memleket bir daha asla buralara geri dönmeyecekmiş. İlk başlarda burada kaçak işçi olduğundan vize problemleri sebebiyle babasının cenazesine çaresizlikten gidemediğine nasıl ağladığını, memlekette kaçırdığı akraba eş dost düğünlerini, buraya gelmeden önce yeni yetme delikanlıyken köydeki evin etrafına diktiği ceviz ağaçlarını, üzüm asmalarını, akasyaları, bıldır kötü hastalıktan kaybettiği 40 yıllık eşini, küçücük bir çocukken akasyaların çiçeklerini çiğ çiğ  nasıl yediğini, karnının nasıl ağrıdığını, sınıf arkadaşları ile komşunun bahçesinden nasıl iğde aşırıp hepsini ağızlarına attıktan sonra püskürte pürkürte nasıl konuşmaya çalıştıklarını, buz gibi pınarlardan artezyenlerden  nasıl terli terli su içip yaz günü zatürre olduğunu, kızamık olduğunda annesinin yedirdiği kızamık şekerlerini üşenmeden, acele etmeden, tek tek, iç çekerek, sesi titreyerek anlattı. İnadına ağırdan alarak, kısa olması gereken o yolculukta aracımızı trafik lambalarının hep kırmızı yananına denk getirerek, hayat hikayesini iştiyakla nefes almadan uzun uzun, ayrıntılarında gönülden kaybola kaybola anlattı. Şemsiyeli Meydan a gelmemiz çok ama çok vakit aldı. Anladım ki beni en uzun yollardan dolaştırarak getirdi. Huylandım da gözüm taksimetreye gidiverdi hemen. Taksimetreye baktığımı görünce elinin tersiyle düğmesine basıp kapatıverdi.
- Ne yapıyorsun yahu? Diye bir hışım gayri ihtiyari bağırıvermişim. 
   Mahcub bir ifade ile, hafif kızararak ;
-Yanlış anlama ağabey, kusura da bakma, senden de ücret mi alacağım kırk yılda bir ilk defa binlerce kilometre öteden, kendi memleketimden denk gelmiş benim arabama binmişsin, ayıp olmaz mı?
   Demesin mi?
   Düşündüklerimden utandım, pek çok utandım, illa  vermek için israr ettiysem de  paramı almaya ikna edemedim. Ön koltuğun üzerine bıraktığım banknotu karvizitini ekleyip zorla ceket cebime tekrar soktu. Akşam vaktim olursa aramamı tembih etti.
    Ne olduğumu şaşırdım. Sadece benim yüzümden tuzlu tuzlu süzülen o sağanak yağmurun altında, kolumda buruş buruş bir yağmurluk, bir türlü karşıya geçemediğim sürekli yeşil yanan bir trafik lambasının dibinde, o yeşil şemsiyeli meydanda şaşkın, şoförün 55 yıllık hayat hikayesi Ağrı Dağı gibi sırtımda, omuzlarım düşük, ezilmiş bir üzüm tanesi gibi, tekerleklerinden etrafa tertemiz berrak sular saçarak uzaklaşan taksinin arkasından öylece bakakaldım gavur ellerinde,



Lütfen Yorum Yapmayı Unutmayınız!
SSS
Lenger.

2 yorum:

  1. Sevgili Haldun, büyük bir keyifle okudum bu kısa öykünü, daha uzun, kısa roman tarzı yazılarının ne kadar başarılı olacağını umarak. Umarım gezi anılarından uyarladığın bir çalışmanı yakında okuma şansına kavusuruz. Sevgiler, Raif Güven (108)

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Raif, yorumun için çok teşekkürler. İnşallah, dış ticaretten fırsat bulur bulmaz projem var. Tekrar sağol..

    YanıtlaSil